26 Kasım 2008 Çarşamba

emekli albay hilmi ertunç

yeniyetme geyik muhabbetlerinin klasik konularından biridir apartman yöneticiliği yapan emekli askerler ve onların kapıcıdan kat maliklerine kadar herkese askeri disiplin uygulama çabalarından doğan durum komedisi. aslına bakarsanız apartman yöneticiliğinin emekli bir asker için son derece uygun bir iş/hobi olduğu söylenebilir rahatlıkla. askerliğin önemli parçalarından lojistik planlama ve uygulamaya dayanır apartman yönetmek: çöpler zamanında alınacak, basamaklar düzenli silinecek, kazan bakımı periyodik ve etkin biçimde uygulanacak, kapıcı her daim emir ve görüşlere hazır, hatta nazır bulunacak.

halbuki bir ülkeyi ve içinde (ya da üstünde) yaşayan halkı yönetmek için lojistik planlama ve uygulama uzmanlığı pek de yeterli sayılamaz. türkiye'de bu gerçek yaklaşık her on yılda bir su yüzüne çıkmaktadır.

1980 sonrasının civcivli yılları; cunta, eline yeni ve değişik bir oyuncak geçirdi mi iyice kurcalamadan bırakmayan meraklı bir çocuk edasıyla hayatın her alanına maksimum müdahalede bulunmayı kendine görev addetmekte, kendi yaşam algısının yettiği kadarıyla kanunlar, yönetmelikler, tüzükler çıkararak, uygulamalar yaparak halkını kendi kendisinden korumaya savaşmaktadır. halk koyundur, güdülmesi gerekli; onlar ise çobandır, elleri değnekli.

yıllar sonra, 1990'da çıkardıkları plastik aşk albümünde, pop müzik ortamımızın ayrık otlarından grup mozaik, emekli albay hilmi ertunç şarkılarında apartman yönetircesine ülke yönetmeye kalkan bir emekli asker tipi üzerinden cunta günlerine gönderme yapmakta, ve bir türkiye klasiği olarak, acıların üstesinden mizahla gelmeye çalışmaktadır bu bülent somay-ümit kıvanç ortak yapımında.



şimdi yıl 2008. muhtıraların internet üzerinden verildiği, cuntaların ana haber bültenlerinde kurulduğu bu postmodern günlerde, kendisi de bir emekli albay torunu olan bendeniz, elleri laser pointer'lı emekli generalleri, önlerine ortadoğu haritası açmış sabık albayları, bir türlü emekli olamayan binbaşı eskilerini gördükçe, emekli albay ertunç'un ruhuna rahmet okumaktan alamıyorum kendimi.

sözleri:

biliyorum meselenin nerede yattığını
tam onbeş türk devletininbu yüzden battığını
disiplinsiz çatlak sesler canımı çok sıkıyor
ne kadar assan kessen bu gibiler hep çıkıyor

ben hilmi ertunç, emekli albay ertunç
ben çözdüm işi
benim bu serseri gidişe dur diyecek kişi

sabah aynı anda kalkıp yüzler yıkanmalı
bu ahenkli uyanışı alem tören sanmalı
züppelik kol geziyor
kahveler nes çaylar torba
kahvaltıyı tespit ettim
herkese bir tas çorba
aç bırakılmalı katlamayan peçetesini
hastalara genelkurmay yazmalı reçetesini

ben hilmi ertunç, emekli albay ertunç
ben çözdüm işi
benim bu hayasız gidişe dur diyecek kişi

yek vücut olup başlayalım her işe ayinle
eş-dost seçimi ve her şey ayarlansın tayinle
yaramaza itaatsize damgalar basalım
milli maç kaybında üç, grevde beş kişi asalım
biz istersek eğer bu aziz millet neler yapar
adamı göklere çıkarır, alkışlar, tapar

oğlum ben albay ertunç, emekli albay ertunç
ben çözdüm işi
benim serkeşliğe gaflete dur diyecek kişi

i’m hilmi ertunç, retired colonel ertunç
iki çocuk babası, ingilizce bilir
yeter ki hiza istikamete doğru bakalım
ve altılı ganyanı öğrenip şu kahveden çıkalım

o hilmi ertunç, emekli albay ertunç
o çözmüş işi
odur bu serseri gidişe dur diyecek kişi

14 Kasım 2008 Cuma

bireysel silahlanma

silah nedir? doğa tarafından acımasız bir dünyada hayatta kalmak için gerekli diş, pençe, toynak, zehirli iğne gibi ekipmanla donatılması ihmal edilmiş insan hayvanının bu doğuştan gelme eksikliğini ikame çabasıdır. eski dünyanın uçsuz bucaksız savanlarında ilerlerken karşısına çıkan, hayatını tehdit eden veya beslenme rejiminin bir parçası olmaya aday, ne var ki kendisinden güçlü hayvana çıplak elleri yerine yerden aldığı bir taş veya dal parçası ile vurmayı akıl eden vizyon sahibi ilk homo bilmemneus, silah kavramını da bir daha çıkmamak üzere literatüre sokmuş oldu. insanoğlunda inovasyon bitmez. taşın ucunu sivriltmeyi, onu bir sopanın ucuna bağlamayı, o sopanın kıçına tüyler takmayı, oluşan şeyi bir yay vasıtasıyla fırlatmayı ilk akıl eden mucit/mühendisler kimlerdi bilemiyoruz, dolayısıyla takdirlerimizi iletemiyoruz. fakat tüm o inovasyonları bir ayı veya kurt yerine kendi cinsinden biri üzerinde denemeyi ilk akıl eden üstün zekalıya söyleyecek bir çift sözümüz olurdu, orası kesin.



bugün anladığımız anlamda bir toplumsal sözleşmenin henüz var olmadığı çağlarda bireysel silahlanma aynı barınma gibi yaşamsal bir ihtiyaçtı. hala hayvanlara ve daha önemlisi silah taşıyan başka insanlara karşı kendini savunmanın tek efektif yolu silah sahibi olmak ve onu ustaca kullanabilmekti. temelde soylu ve köle olmak üzere iki sınıftan oluşan toplumlarda da silah bir özgürlük nişanesiydi. silah ile özgürlük arasında çift yönlü bir ilişki vardı. özgür olabilmek için silahlı olmak zorundaydınız, silah sahibi olabilmek için de özgür (vatandaş, soylu, her neyse...) olmak. fakat bugün meydana getirdiğimiz toplum düzeni bu şekilde işlemiyor. artık uzmanlaşma ve iş bölümü ön planda. bunun sonucu olarak da bir çok işlevimizi devretmek durumundayız. tarlaları birileri herkes adına işliyor, madenleri birileri herkes adına kazıyor, birileri herkes adına savaşıyor, ve birileri de herkes adına konuşuyor. bu temsili sistemde aslında silaha gerçekten ihtiyaç duyan yalnızca iki sınıf var: güvenlik görevlileri ve suçlular. suçluların toplumun normal üyeleri arasında olmadığını, güvenlik görevlilerinin de yalnızca suçlular var diye var olduğunu unutmadan.



böylece bütün pis işler bir biçimde devredilmişken bireysel silahlanma denen nanenin varoluş mantığı nedir peki? ekonomik ilişkiler, üretim ve tüketim ilişkileri. silah denen, esas ve tek inşa amacı canlılara zarar vermek, hatta öldürmek olan bir cihazın, hayata az ya da çok katkı sağlayan sıradan ticari metalara benzer şekilde alınıp satılması, reklam edilmesi, hatta taksitlendirilmesi boşuna veya tesadüfi olamaz. silah bugün teknolojisiyle, tasarımıyla, markaları ve imajıyla bir otomobilden, fotoğraf makinasından, düdüklü tencereden farklı değildir. ekonomisini onun üzerinden yürüten kapitalist ağalar gözünde değildir en azından. bireysel silahlanmanın, amerikan patriyotizminin ağzından düşürmediği "right to bear arms" muhabbetinin ne güvenlikle, ne de özgürlükle en ufak bir alakası yok artık. riskli ama bir o kadar da karlı bir ticari sirkülasyonun, popüler sanattan, reklamdan, pusulası şaşmış sözde aydınlardan falan da destek alarak ısrarla sürdürülmesi çabasıdır bireysel silahlanma. biz bireyler, her birimiz, bu çabanın sabit hedefleriyiz.